Bir varmış, bir yokmuş… Futbolu çok seven çocukların yaşadığı bir mahallede, her yıl Büyük Mahalle Turnuvası yapılırmış. Bu turnuvanın en büyük favorisi Şimşekler Takımı’ymış. Onlar, yıllardır şampiyonluğu kimseye kaptırmayan, hızlı ve güçlü oyunculardan oluşan efsane bir takımmış. Ama asıl efsane, takımın kaptanı Tuna’ymış.

Tuna gerçekten çok yetenekliymiş. Öyle şutlar çekermiş ki kaleciler bile topun nereden geldiğini anlayamazmış. Ama bir sorunu varmış: Kibiri!

Her zaman “Ben olmasam bu takım bir hiç!” der, gol attığında kendini över, kaçıranları azarlarmış. Takım arkadaşları onu sevse de, bu kibri bazen onları yorarmış. Ama Tuna, kazandığı sürece bunu hiç umursamıyormuş.

Mahallenin en zayıf takımı olan Yıldızlar Takımı ise tamamen farklıymış. Yıldızlar’ın oyuncuları yetenek açısından pek güçlü değilmiş ama inanılmaz bir azimleri varmış. Takımın kaptanı olan Can, sahada en çok çalışan kişiymiş. Arkadaşlarını motive eder, kimseyi küçümsemezmiş.

Bir gün, turnuvanın eşleşmeleri açıklanmış. Şimşekler ve Yıldızlar ilk maçlarını birbirlerine karşı oynayacakmış!

Tuna duyunca gülmüş:
“Ha ha! Bu maç bizim için antrenman gibi olacak!”

Yıldızlar takımı oldukça heyecanlıymış. Mahallenin en güçlü takımıyla ilk turda karşılaşmak oldukça riskli bir durummuş. İlk turdan elenmeleri an meselesiymiş. Yıldızlar Takımı’nın kaptanı da bu durumdan tedirgin olsa da takımına inanıyormuş “Kazanmamızın tek yolu çok çalışmak ve güçlü yönlerimize odaklanmak!” demiş. O günden sonra, Yıldızlar gece gündüz antrenman yapmaya başlamış. Şut çekmişler, paslaşmışlar, taktik çalışmışlar.

Büyük Maç Günü

Günler hızla geçmiş ve büyük maç günü gelmiş çatmış. Hakem düdüğü çalmış, maç başlamış!

Şimşekler, her zamanki gibi baskılı başlamış. Tuna, topu alıp ilerlemiş, takım arkadaşlarına pas verme gereği duymamış. Ancak Yıldızlar beklenenden daha dirençliymiş. Hepsi sahada birlikte hareket ediyor, yardımlaşıyor, Tuna’nın çalımlarını bozuyormuş.

Dakikalar ilerledikçe Tuna sinirlenmeye başlamış. “Bana düzgün pas verin! Hepsini ben hallederim!” diye bağırmış. Takım arkadaşları ise Tuna’nın bu hareketlerinden rahatsız olmaya başlamış. “Rakibi hafife alıyor, takım olmanın önemini unutuyor” diye düşünmüşler.

Bunlara rağmen ilk yarının sonlarına doğru, Tuna müthiş bir şut çekmiş ve gol atmış! 1-0

Yıldızlar pes etmemiş. Hemen toplanmışlar, Can arkadaşlarını motive etmiş:
“Daha bitmedi! Sabırlı olalım, pas yapalım ve birlikte oynayalım!”

İkinci yarı başladığında Yıldızlar’ın farkı ortaya çıkmaya başlamış. Hızlı paslarla, yardımlaşarak ilerlemişler. Tuna’nın bencil oyununa karşı, gerçek takım ruhuyla mücadele etmişler ancak zaman hızla geçiyormuş. Şimşeklerin savunmasını geçmek neredeyse imkansızmış. Son bir kaç dakika kala Can, nefis bir pasla takım arkadaşı Bora’ya topu vermiş ve…

GOL!

Skor 1-1 olmuş! Tribünler çığlık atmış, izleyiciler heyecanla ayağa kalkmış!

Tuna, öfkeyle ayağıyla yere vurmuş. “Bu nasıl olur?! Tekrar öne geçmemiz lazım!” diye bağırmış. Ama takım arkadaşları artık onun emirlerini dinlemiyormuş.

Maç neredeyse bitmek üzereyken Can topu sürmüş, şut çekildiği anda herkes nefesini tutmuş. Top havada süzülmüş… Kaleci sıçramış… ama top direkten dönmüş. Hakem bitiş düdüğünü çalmış ve maçın berabere bittiğini ilan etmiş!

Şimşekler Takımı’nın kaptanı çok sinirliymiş. Kendi kendine söylenerek soyunma odasına gitmiş:
“Bu nasıl olabilir? Yıldızlar bizi nasıl zor durumda bırakabilir?” diye homurdanmış.

Öte yandan Can ve arkadaşları sahada mutlulukla birbirlerine sarılmış. Çünkü onlar için bu beraberlik bir zafer gibiymiş! Herkes onları kolayca yenileceğini sanıyormuş ama oyunlarıyla herkesi şaşırtmışlar.

Yarı Final Mücadelesi

Bu beraberlikle birlikte iki takım da turnuvada yarı finale çıkmaya hak kazanmış. Yıldızlar Takımı çok mutluymuş ve hiç vakit kaybetmeden çalışmalara başlamışlar. Her bir oyuncunun performansını daha da iyileştirmesi gerekiyormuş. Bu sırada Şimşekler Takımında büyük bir sorun varmış: Kimse artık Tuna’nın kibirli tavırlarını çekmek istemiyormuş.

Takımın kalecisi Burak bir gün Tuna’ya çıkışmış:
“Tuna, sadece seninle oynuyoruz sanıyorsun ama bu bir takım oyunu! Eğer pas vermeye başlamazsan, bu turnuvayı kaybedeceğiz!” demiş.

Tuna sinirlenmiş:
“Ben olmasam hiçbiriniz gol bile atamazsınız!” diye karşılık vermiş.

Takım arkadaşları ona bakıp başlarını iki yana sallamışlar. Ama Tuna bu durumu ciddiye almamış. O hala her şeyin kendisine bağlı olduğunu sanıyormuş.

Sonunda yarı final günü gelmiş. Şimşekler ve Yıldızlar bir kez daha karşı karşıya gelmiş. Bu kez kazanan, büyük finale çıkacakmış!

Hakem düdüğünü çalmış, maç başlamış!

Maç başlar başlamaz, Tuna yine kendi başına oynamaya başlamış. Ama Yıldızlar artık bunu biliyormuş. Onlar kendi aralarında sıkı sıkıya paslaşarak, Tuna’nın oyunu tekeline almasını engellemişler.

Dakikalar ilerledikçe Tuna sinirlenmeye başlamış. Takım arkadaşları da ona pas atmıyormuş! Çünkü artık onunla değil, birbiriyle oynuyorlarmış. 

Bunun sonucunda Yıldızlar müthiş bir takım oyunuyla skoru 2-0 yapmış!

Maçın sonlarına doğru Tuna artık çaresiz kalmış. İlk kez kendi başına kazanamayacağını anlamış. Sonunda gözlerini takım arkadaşlarına çevirmiş. Derin bir nefes almış ve ilk kez bencilce düşünmeden bir pas vermiş.

Bu pas, takımın en hızlı oyuncusu Efe’ye gitmiş. Efe, hızla ilerlemiş ve şut çekmiş.

GOL!

Skor 2-1 olmuş ama maçın bitmesine sadece birkaç dakika kalmış. Şimşekler son bir atak yapmış, top tekrar Tuna’ya gelmiş. O an, ya kaleye şut çekecekmiş ya da daha müsait olan takım arkadaşına pas verecekmiş.

Ve… Tuna, pas vermeyi seçmiş!

Takım arkadaşı topu almış, vurmuş ve…

Hakemin düdüğü çalmış!

Ama top ağlara gitmeden süre bitmiş!

Maçı Yıldızlar kazanmış! Şimşekler ise turnuvadan elenmiş! Tuna yaptığını anlamış ancak artık çok geçmiş. Bu onun ilk yenilgisiymiş ve ona çok büyük bir ders olmuş. Onun için biraz zor olsa da tüm takım arkadaşlarından özür dilemiş. 

O günden sonra Tuna yavaş yavaş değişmeye başlamış. Artık eskisi kadar bencil ve kibirli değilmiş. Takım ruhunun önemini bir kez daha anlamış. 

Ve bir sonraki turnuvada Tuna, değişmiş biri olarak sahaya çıkmış. Bu kez sadece yeteneğiyle değil, takım arkadaşlarını destekleyen bir kaptan olarak oynamış. Ve işte o zaman, gerçek bir şampiyon olmuş.

Ve masal burada bitmiş. Ama futbol sahalarında azim ve kibir arasındaki mücadele hep devam etmiş… ⚽🏆✨