Bir zamanlar, uzak bir köyde yaşamış bir sevimli çocuk varmış. Adı Jack’miş. Jack, babasıyla birlikte küçük bir çiftlikte yaşarmış. Günlerini çiftlik işleriyle geçirirken, bir gün köyde ilginç bir hikaye duymuş. Bir komşusu, bir zamanlar büyük ve sihirli fasulyelerin yetiştiği bir sıradağın olduğunu anlatmış.
Jack, meraklı bir çocukmuş ve bu hikaye onun aklını başından almış. Bir sabah, babasının henüz uyanmadığı bir zamanda, çiftliğin avlusuna çıkmış. Elindeki son birkaç altınla pazardan aldığı fasulyeleri, toprağa ekmeye karar vermiş. Toprağı eşelemiş, çukurları kazmış ve fasulyeleri tek tek yerleştirmiş. Ardından, fasulyeleri suyla sulayıp büyümesi için güzel sözler söylemiş.
Birkaç gün boyunca, Jack fasulyelerin büyümesini heyecanla beklemiş. Bir sabah penceresinden dışarıya baktığında, gözlerine inanamamış! Fasulyeler, inanılmaz bir hızla yukarı doğru büyümüş. Yüksek ve kalın bir sıradağ gökyüzüne doğru yükselmiş.
Jack, hemen fasulyelerin yanına gidip, tırmanmaya karar vermiş. Sıradağın zirvesine ulaştığında, kendisini muhteşem bir diyarın ortasında bulmuş. Göz alabildiğine geniş ovalar, renkli çiçekler ve taptaze meyve ağaçlarıyla doluymuş.
Bu sihirli diyarda dolaşırken, dev bir şato fark etmiş. Kapıyı çaldığında, dev bir kadın açmış. Kadın, devin karısıymış ve Jack’i içeri davet etmiş. Ancak Jack, devin kötü niyetli olduğunu hissetmiş. Kadının ona sıcak yemekler sunmasını reddetmiş.
Bir süre sonra Jack, devin elinden kaçarak şatoyu terk etmiş. Ancak yanına, devin çok değerli bir hayvanı da almayı başarmış. Bu hayvan, altın yumurtlayan bir kazmış!
Jack, sıradağı tekrar tırmanarak eve dönmüş. Babası ve köy halkı, Jack’in hikayesini inanamayarak dinlemişler. Jack ve babası, tavuğun altın yumurtalarını satarak zengin olmuşlar ve artık mutlu bir hayat yaşamışlar.
Ve Jack, fasulye sırığı sayesinde hem cesaretini hem de zekasını kanıtlamışmış. Onun hikayesi, herkese hayal gücünün sınırlarının olmadığını ve her engeli aşabileceğini göstermiş.