Bir zamanlar, İtalya’nın romantik şehri Floransa’da fakir bir çocuk yaşarmış. Adı Giovanni olan bu çocuk, ne bir okulda okurmuş ne de bir oyun alanında oynarmış. Onun hayatı sokaklardan, pazarlardan ve şehrin çeşmelerinden ibaretmiş.

Bunlardan biri, metal bir domuz şeklinde olan bir çeşme, Giovanni’nin en sevdiği yerlerden biri olmuş. Soğuk gecelerde sıcak bir yuvası olmayan çocuk, bu metal domuzun sırtına çıkar, onun soğuk, metal yüzeyini okşar ve onunla konuşurmuş.

Giovanni’nin hayali dünyasında, bu metal domuz canlanır, onunla konuşur ve hatta onu şehrin etrafında gezdirirmiş.

Bir gece, çocuğun hayal dünyası daha da renklendi. Gözlerini kapattığında, metal domuzun hareket ettiğini hissetti. Kocaman, bronz vücudu adeta canlanmış, soğuk metal yüzeyi sıcacık bir yaşama dönüşmüştü. Metal domuz, Giovanni’yi sırtına alarak yıldızların altında, Floransa’nın sokaklarında eşsiz bir gece yolculuğuna çıktı.

Yolculukları sırasında, domuz onu şehrin hiç görmediği bir yerine götürdü. Gizli bir geçitten geçtikten sonra, çocuğun gözleri karşısına çıkan manzara karşısında büyülendi. Orası, bir bahçeydi; ama sadece bir bahçe değil, adeta bir cennet. Meyvelerin ağaçlarda altın gibi parladığı, çiçeklerin rengarenk açtığı bu büyülü bahçe, Giovanni’nin hayalindeki yerin ta kendisiydi.

Bahçe, mevsimlere meydan okuyan bir yer gibiydi. Her türlü meyvenin aynı anda olgunlaştığı, her türlü çiçeğin bir arada açtığı bu yer, Giovanni’nin hayal dünyasını bile aşıyordu. Nar ağaçları, portakal ve limon ağaçları, dut ağaçları… Her biri, dallarında olgunlaşmış meyvelerini sunuyordu. Bahçedeki çiçekler ise gökkuşağının tüm renklerine sahipti ve havayı mis gibi bir kokuyla dolduruyorlardı.

Ancak bir çiçek vardı ki, onun kokusunu aldığında Giovanni adeta büyülendi. Bu çiçek, hayatında ilk kez karşılaştığı bir gül olmuş. Gül, ona öyle bir güzellik sunmuş ki, bu güzelliği kelimelerle ifade etmek imkansızdı.

Bu hayali bahçede geçirdiği saatler, Giovanni’ye hayatı ve güzelliği başka bir açıdan görmeyi öğretmiş. Öyle ki, her gecenin ardından sabahları uyanmak, gerçek dünyaya dönmek ona zor gelmeye başlamış. Ancak gerçek hayatta da bir gül bulduğunda, hayallerin ve gerçeklerin birbirinden o kadar da farklı olmadığını anlamış. Bu masal, hayallerimizin peşinden gitmemizin ve güzellikleri aramamızın önemini bizlere hatırlatır.