Ben Neil Armstrong

Ben Neil… Ay’ın üzerine ilk kez çıkan insan benim! Bu da benim masalım…

Düşünsenize… Kocaman bir uzay gemisinde, astronot kıyafetlerimle uzaya giden benim… Ama inanır mısınız ben doğduğum zaman bizim çiftliğimizde elektrik bile yoktu. Hava karardığında çevrede yıldızlar ve ayın ışığından başka ışık kalmazdı. Ben hemen bahçeye koşturur, çimlere uzanır gökyüzünü ve ayı seyrederdim. 

Arka bahçemizde dev bir akçaağaç vardı. Onun yüksek ve geniş dallarına tırmanmak en büyü hayalimdi. Onun tepesine çıkarsam yıldızları daha yakından görebilirdim. Daha sadece 4 yaşındaydım, ağaç çok büyük ben ise bir o kadar küçüktüm. Bunun için cesaretimi toplamam gerekiyordu ama pek cesur bir çocuk değildim. Daha geçen sene Ohio’da Noel Baba’yı görmeye gittiğimizde bile çok korkmuştum. Aklımı toplamam gerekiyordu. 

O dev ağaca tırmanmak için yapmam gereken tek şey ilk adımı atmaktı. Hiç vakit kaybetmeden var gücümle ağaca doğru koşup tırmanmaya çalıştım. Daha boyum kadar yükseğe bile çıkamamışken, düşüverdim.

Babam yanıma koşturdu. Ağaca tırmanmayı çok istiyorsan, bunun için biraz daha çok bilgi edinmelisin dedi. Ne demek istediğini anlamamıştım. 

Başımı sevip, mesela dedi… Yükseklere tırmanmak risklidir. Bunu yapacaksan bazı önlemler alabilecek bilgiye sahip olman gerekir. Ayrıca senin kadar küçükken bu tehlikeli olabilir ancak dedenin ahşap notlarını getirirsen birlikte okur, öğrenir ve senin bu ağaca tırmanman için gerekli hazırlıkları yaparız. İşte bu mühendisliktir. 

Kitaptaki çizimlerden harika bir ağaç ev yaptık, güvenli merdivenlerinden rahatça gökyüzüne doğru çıkıp ayı daha yakından görebiliyorum. Bu büyüleyiciydi. Daha sonra evdeki bütün kitapları okumaya başladım. Kitap okumayı çok seviyordum çünkü sürekli yeni bir şeyler öğreniyordum. 

 İlk uçağımı annem almıştı. Tahtadan yapılmış oldukça sade bir uçaktı. Ona bayılmıştım. Uçak sesi çıkararak, elimdeki oyuncak uçakla manevralar yaparak tüm gün evin içinde onu uçuruyordum. Bir gün kendime kartondan pilot gözlüğü bile yapmıştım. 

NEİL’İN İLK UÇUŞU İSTANBUL’A 

Bir gün babam bana inanılmaz bir haber verdi; İstanbul’a gidiyorduk. İnanamıyordum çünkü gerçek bir uçağa binecektim. Daha henüz 6 yaşındaydım. O gece uyuyamadım. O kocaman uçağı yakından gördüğümde neredeyse aklımı kaçıracaktım. Kocaman tekerlekleri vardı. Kanatları devasa görünüyordu. Pencere kenarına oturdum, tüm uçuş boyunca gözümü bir saniye bile kırpmadım. Bulutların üzerinde olmak harikaydı! Ben her zaman uçmalıydım. Yalnız babam biraz korkmuşa benziyordu… 

Döndüğümüzde büyülenmiş gibiydim. Uçaklara bayılıyordum onlar hakkında daha çok şey öğrenmeye karar verdim. Kitaplar aldım sürekli uçaklarla ilgili düşünüyor, araştırıyorum. Babam ısrarlarıma dayanamamıştı 10 yaşıma geldiğimde uçuş derslerine yazdırmaya ikna oldu. Ama bunun için yaz tatilim boyunca çalışmam gerekti. Uçuş dersleri için çok heyecanlıydım. Hocanın anlattığı her şeyi çok iyi dinledim. Çok çalışıyordum. 16 yaşıma geldiğimde pilot lisansımı almıştım bile. 

Artık her gün gerçek uçaklarla vakit geçiriyor hatta onları uçuruyordum.

Uçmayı o kadar çok seviyordum ki, rüyalarımda bile saatlerce havada süzülüyordum. 

 SAVAŞ UÇAKLARI BİLE UÇURDUM

O kadar çok çalışmıştım ki, Deniz Kuvvetleri’nde pilot olup, Kore’de savaş uçağı bile uçurdum. Hatta görevlerimden birinde uçağımın kanadı hasar aldı. Paraşütle uçaktan atlamam gerekiyordu. Paraşütlerle ilgili bir sürü kitap okuduğum için hazırlıklıydım. Paraşütümü düzgünce bağladım ve uçaktan aşağı atlayarak güvenli bir şekilde suya iniş yaptım.

Uçakların mekaniği hakkında daha çok şey öğrenmek istiyordum. Üniversitede mühendislik okumaya kadar verdim. 

Mühendislik becerilerim sayesinde deneme pilotu oldum. Deneme pilotları yeni üretilen uçakları test ederler. Daha hızlı, daha güvenli, daha sorunsuz bir uçak olmaları için onları deniyor, mühendislik becerilerimizle anlıyor ve geliştiriyorduk. 

En sevdiğim konu aerodinamikti. Rüzgarın uçakların uçuşunu nasıl etkilediğini anlamaya çalışıyorduk. Büyük fırtınalarda uçakların iyi uçması gerekir değil mi?  

Seneler geçmiş herkes uçmanın ne kadar önemli olduğunu anlamaya başlamıştı. Ülkeler arasında uzay yarışı başladı. Mühendisler iş başındaydı. Uzaya gitmek için roketler yapıldı. Roketler çok güçlü motorları sayesinde yer çekimine meydan okuyor ve dümdüz yukarıya doğru çıkabiliyordu. 

Önce uzaya ilk uydu gönderildi. Adı Sputnik’ti.

UZAYA ÇIKAN İLK CANLILAR KÖPEKLERDİ

Roketler hazırdı. Yakından bir görseniz o kadar büyükler ki… Uzaya gitme şansını ilk olarak Layka adında bir köpeğe verdiler. Layka dünya yörüngesine çıkan ilk canlı oldu. Ben olanları yakından takip ediyordum. Daha sonra uzaya iki köpek daha gönderildi. Astronot köpekler uzay araçlarının içinde oldukça mutlu duruyordu. Uzaydan güvenli bir şekilde geri dönmeyi başardılar. Tüm dünya olanlara şaşkındı. Uydular fırlatılıyor… Köpekler uzaya gidip geliyordu. 

Sonra uzaya ilk insanı göndermeye karar verdiler. Tüm dünya çok heyecanlıydı. Uzaya çıkan ilk kişi Sovyet Kozmonot Yuri Gagarin’di. 

Ben mesleğimde oldukça ilerlemiştim. Uçakların ve uzay araçlarının mekaniği üzerine çalışıyordum. Uzay yarışlarında heyecan artmıştı. Uzaya çıkmıştık ama peki ya Ay’a ulaşabilir miydik?

NASA Uzay İstasyonu bunun için çalışmalara başlamıştı bile… Ülkenin dört bir yanında eğitimli pilotları topluyorlardı. Ben bunu duyar duymaz Nasa’nın yolunu tuttum. Astronot olabilmek için, yeterince bilgili ve yeterince dayanıklı olmak gerekiyordu. Bizi çılgın testlere soktular. Sonuçta uzaya gidiyorduk, orada hiç ışık yoktu hatta yer çekimi bile yoktu.

 Mesela bir testte beni kapkaranlık bir odaya soktular ve iki saat sonra çıkmamı söylediler. Işık veya saat yoktu. Zamanı algılama gücümüzü ölçtüler. 2 saat boyunca kapkaranlık bir odada oturdum ve ne kadar süre geçtiğini anlamaya çalıştım çok değişikti. Bir keresinde beni çok sıcak bir odada beklettiler ve bir keresinde de beni sürekli olarak döndürdüler döndürdüler döndürdüler. Buna santrifüj eğitimi diyorduk. Astronotların yer çekimsiz ortamda rahat hareket edebilmeyi öğrenmesi gerekiyordu. 

Ama başardım. Nasa’ya kabul edildim. Mühendislik becerilerim tüm bu testlerin üstesinden gelmemi sağlamıştı. NASA’daki arkadaşlarımızla birlikte Ay’a gitmek için gerekli  her şeyi düşünerek çok geniş bir plan hazırladık. Geniş planlar harikadır! Her ayrıntıyı düşünmüştük. Çünkü biz aynı zamanda mühendistik! Tüm bu eğitim tam 2 sene boyunca gece gündüz devam etti. Hem çok eğleniyor hem çok çalışıyorduk.  

neil armstrong masalı

NEİL VE ARKADAŞLARI BUZZ İLE MİCHAEL AY’A GİDİYOR

Hazırlıklar tamamdı. Tarih 16 Temmuz 1969’u hava aydınlanmadan uyandım. Ay’a uçacaktım. Sizce de inanılmaz değil mi? Astronot kıyafetlerimizi giydik. Daha önce yüzlerce kez test ettiğimiz gibi uzay aracımıza yerleştik. Adı Apollo 11’di. Bu ismi arkadaşlarla birlikte bulmuştuk. Dışardan bakıldığında her yer karışık düğmelerle doluydu ama ben görevime o kadar iyi hazırlanmıştım ki… yapmam gerekeni çok iyi biliyordum. 

Uçuş alanına giderken milyonlarca kişi Ay’a gitmek üzere havalanacak olan Apollo’yu görmek için gelmişti. Ben ve arkadaşlarım Michael ve Buzz uzay aracına yerleştik. Uzay aracını çalıştırmadan önce 417 maddelik bir kontrol listesini tamamlamamız gerekiyordu. Bunu defalarca çalışmıştık, hepsini tek tek kontrol ettik ve fırlatma için geri sayım başladı. 

  •  10 Kalbim yerinden çıkacaktı…
  • 9 Ateşleme sekansı başladı…
  • 8 Aya gidiyordum
  • 7 Ateşleme motorlarının gücü her yer inletiyor
  • 6 Tüm motorlar çalışır durumda 
  • 5 Birazdan son sürat yükselmeye başlayacağız
  • 4 Tüm kontroller tamamlandı
  •  Fırlatma için son 3, 2, 1
  • ve kalkış… 

“Yükselirken tüm bedeninizi biri aşağı ittiriyormuş gibi bir his yaşıyorsunuz. O kadar hızlı gökyüzüne çıkıyorduk ki…  işte Ay’a gidiyoruz. Dünya’nın yörüngesinden çıkana kadar itiş motorları çalışıyordu. Sonra kendimizi uzayın boşluğunda süzülürken bulduk. Tıpkı rüyalarım gibi… 

Ay’a varmamız tam 4 gün sürdü. 4 gün boyunca uzay aracının içinde büyük bir hızla dünyadan uzaklaşıyorduk. Siyah uzay boşluğu ve masmavi küre şeklinde dünyamız… İnanılmaz bir manzaraydı. 

AY’A İNİŞ

Uzay aracının kontrolünü elimize almanın vakti gelmişti. Yapılacak çok iş vardı. Ayın yüzeyine doğru gidiyorduk. Yumuşak bir iniş yapmak için her şey planlandığı gibi gitmeliydi. Uzay gemisinin kaptanı bendim. 3 gün sonra nihayet uzay aracının pencerelerinden ay görüntü. Kocamandı. Yüzeyi ise oldukça girintili çıkıntılı… 
Uzay mekiğini düzgün bir şekilde indirmek oldukça zor oldu.  İnanır mısınız ayın yüzeyinde her yerde otomobil büyüklüğünde kayalar vardı. Hasar almadan inişi geçekleştirmemiz gerekiyordu. İniş takımlarını açtık ve çok başarılı bir iniş gerçekleştirdik. 

İşte Ay’a çıkmıştım. Ben çok küçüktüm o çok büyüktü ama işte bilgi ve hazırlıkla başarmıştım. Talimatları uygulayıp, ayın yüzeyine inmek üzere hazırlandım. Uzay aracının kapısını açtım ve Ay’ın yüzeyine ilk adımımı attım. Ben Neil Armstrong Ay’a ilk ayak basan insan oldum.

“Bu benim için küçük ama insanlık için çok büyük bir adımdı… “

Şimdi öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, her gün uzayda 3-4 tane astronot görev yapıyor. Sürekli uzaya uçuşlar yapılıyor. Siz de hayal edin, yeterince bilgi ve yeterince çalışmayla başarılı bir astronot olabilir hatta Mars’a ayak basan ilk insan olabilirsiniz.