Bir varmış, bir yokmuş… Zamanlardan kış zamanıymış; hava soğukmuş ve rüzgar çok sert esiyormuş. Her yer bembeyaz karlarla kaplıymış ve kar sürekli olarak yağmaya devam ediyormuş ama toprağında altındaki kapalı kapıların ardında uyuyan minik tohum sıcak ve rahatmış. Güzel bir çiçeğe dönüşeceği günü bekliyormuş.

Sonra bir gün kar taneleri ağırlaşmış ve yağmur yağmaya başlamış. Damlalar karlı örtünün içinden geçerek toprağa dokunmuş. Çok geçmeden “Güneş Işını” karların arasından köklere doğru yol almış ve kapalı kapının içindeki tohuma ulaşmış ve yukarıdaki parlak dünyadan bahsetmiş.

Sesleri duyan çiçek uyanmış ve “İçeri gelin” demiş.

“Yapamam” demiş Güneş Işını; “Kapıyı açacak kadar güçlü değilim! Yaz geldiğinde güçlü olacağım!”

“Yaz ne zaman az gelecek?” diye sormuş çiçek ama yanıt alamamış.

Yukarıdaki parlak dünya aklından çıkmıyormuş  sonra birden yeni bir güneş ışını ona doğru her yaklaşmış ama kapı hala açık değilmiş. Kardelen, soruyu tekrarlamış.

Ancak yaz henüz çok uzakmış. Hala her yerde kar varmış ve her gece suyun üzerinde bir buz tabakası oluşuyormuş.

“Ne kadar uzun sürdü!” diye söylenmiş çiçek. “İçimde bir kıpırdanma ve çaba hissediyorum; Kendimi esnetmeliyim, kapının kilidini açmalıyım, dışarı çıkmalıyım ve yaza günaydın demeliyim; ne kadar da keyifli olacak!”

Artık yerinde duramıyormuş, yağmurun yumuşattığı karların altında toprak ısınmaya başlamış ve Güneş Işını’nın çarptığı ince kabuğun içinde şöyle bir gerinmiş. Kocaman gözleriyle dünyalar güzeli minik Kardelen işte o gün doğmuş. Topraktan aldığı güçle, narin yapraklarını yukarı doğru ittirmiş. Karların arasından sıyrılmış ve yüzünü göstermiş.

Kar soğukmuş ama Güneş Işını tarafından deliniyormuş, bu nedenle içinden geçmek kolaymış. Artık “Güneş Işını” eskisinden çok daha büyük bir güçle geliyormuş.

“Hoşgeldin hoşgeldin!” diyerek sevinçle sarmalamış Kardelen’i, bu kardelene güç vermiş. Güneş Işınları onu okşamış ve öpmüş, böylece minik Kardelen daha da güçlenmiş. Kar gibi beyazmış ve yeşil çizgilerle süslenmiş.

“Güzel çiçek!” demiş Güneş Işını, “Ne kadar zarif ve narinsin! Sen ilksin. Sen güzel bir yaz için en güzel habercisin. Artık bütün karlar eriyecek; soğuk rüzgarlar uzaklaşacak ve her şey yeşerecek.”

 

Minik çiçek, beyaz yapraklarıyla tüm kar tanelerine meydan okuyormuş. Küçük Kardelen, çevresine neşe saçan ve kalpleri ısıtan bir sihir gibiymiş. Kardelen, aydınlık çevresine bakınmış. Orada öylece durmuş; öylesine narin ama bir o kadar da güçlüymüş. Hava bir şarkı mırıldanıyormuş, bulutlar güneşin önüne doğru ilerliyormuş.

Peki, yaz gelmiş mi?
Malesef hayır. Yaz mevsimine daha çok zaman varmış, bulutlar güneşi saklıyor ve kasvetli rüzgarlar esiyormuş. Hava karardıkça Kardelen üşümeye başladığını fark etmiş.

Gecenin sessizliğini delip geçen Rüzgar, Kardelen’in yanına yaklaşmış “Çok erken geldin çiçek! Hâlâ güç bizde! Evde sessizce kalmalıydın ve zamanın gelmeden dışarı çıkmamalıydın. Henüz vaktin gelmedi!” demiş.

Çok soğukmuş! Güneş Işığı’da bulutların arkasında mahsur kalmış. Rüzgar, minik bir çiçeği koparıp atacak kadar güçlü esiyormuş ama bizim minik Kardelen, kendisinin bile bildiğinden çok daha güçlüymüş ve yazın geleceğine yürekten inanıyormuş.

Kendini soğuk havalara karşı korumayı öğrenmiş ve böylece kar taneleri sert sert düşerken esnemeyi, soğuk rüzgarlar eserken başını öne eğmeyi bilmiş. Böylece karda ayakta durmaya devam etmiş.

Ormanda yaşayan diğer bitkiler Kardelen’in azmine ve gücüne hayran kalmşlar ama “Donacaksın, erkenden çıkman hataydı” demeyi ihmal etmemişler.

Bizim minik Kardelen, yılmamış. Bazen sabahın erken satleri o kadar soğuk oluyormuş ki, gözünden yaş geliyormuş ama o mücadele etmeye devam etmiş.

Yaz geldiğinde, Gün Işığı’nı daha yakından tanıyabileceği ve her gün göreceği için heyecanlıymış.

Hava yavaş yavaş ısınıyor, soğuk rüzgarlar artık daha az uğruyormuş. Kardelen çiçeği vadinin tepesinde tek başına bir yıldız gibi parlıyormuş. Sonra uzaktan hoş bir ses duymuş, daha önce hiç duymadığı bir ses

“O kadar güzelsin ki, sadece benim olmalısın”

Bu ses Kardelen’e çok iyi gelmiş ve ona sıcak güneş ışınları gibi görünmüş ve o güzel anda, kırıldığını bile hissetmemiş. Bir çocuğun elindeymiş, sıcak bir odaya götürülmüş, yumuşak gözlerle bakılmış ve suya konulmuş.

Ne kadar güçlendirici, ne kadar canlandırıcı! Minik Kardelen aniden yaza geldiğini düşünmüş.

Kardelen, o geceyi ılık bir odada pencerenin önünde bir bardak temiz suyun içinde uyuyarak geçirmiş. Üşümediği için çok memnunmuş. Sabah erkenden gözlerini aralamış ve karşısında Güneş Işını’nı gördüğünde çok mutlu olmuş artık yazın geldiğine eminmiş.

O gün tüm gün pencere kenarında Güneş Işığı ile vakit geçirmiş. Çocuk gelmiş, onu koklamış ve suyunu değiştirmiş.Hissettiği tüm bu duygular yeniymiş. O gün Kardelen hayatının en mutlu gününü yaşıyormuş.

Ertesi günler ise öyle olmamış. Bulutlar her yeri kaplamış. Güneş Işığı yokmuş ve çocukta bir daha hiç uğramamış. Bomboş ev oldukça soğukmuş ayrıca suyu artık onu yeterince beslemiyormuş. Narin gövdesi sürekli suyun içinde kalmaktan çürümeye başlamış. Günler geçmiş ve Güneş Işını artık her gün Kardelen’in yanına geliyormuş ama toprağından koparılmış olan Kardelen’in artık pek gücü kalmamış. Pencerenin ardındaki Güneş Işını’nın sesini bile duyamıyormuş. Kardelen, bir gün derin bir uykuya dalmış.

Derken… -Ne kadar zaman geçti kimbilir?- Bir gün, evin kapısı aralanmış. İri yarı tombul bir kadın içeri girmiş. Uzun süredir uykuda olan Kardelen’i almış, güzelce temizlemiş ve bahçenin en güzel köşesinde bir toprağa ekmiş. Oldukça yorgun olan Kardelen, bir süre daha uyumuş. Sonra toprağın ve Güneş Işını’nın da desteğiyle güçlenmeye başlamış. Kökleri toprağı sarmış. Artık Güneş Işını tüm gün Kardelen ile vakit geçirebiliyormuş. Kardelen, bir çok zorlukla karşılaştığı hayatta, her günün yeni bir şans olduğunu öğrenmiş. Masalda burada bitmiş.