Bir varmış, bir yokmuş. Anadolu’nun en verimli topraklarına, minik minik güzel köylerine sahip çok güzel bir ülke varmış. Ülkenin başındaki padişah güçlü, adaletli ve çok çalışkan bir insanmış. Gel gelelim; padişahın oğlu pek ona benzemiyormuş. Tüm gün aylaklık eder, düşünmekten bile yorulurmuş. Tabi padişah bu durumdan çok endişeliymiş çünkü kendisi yaşlandığında ülkeyi yönetmek için dürüst, adaletli ve çalışkan birinin başa geçmesi gerektiğini biliyormuş. Padişaha göre ülke yönetiminin başındaki kişinin dürüstlüğü ve adalet duygusu çok önemliymiş aksi halde halk mutsuzluğa ve fakirliğe sürüklenirmiş. 

Günlerden bir gün Padişah, oğluyla sohbet ederken aralarında çok ilginç bir konuşma geçmiş.

“Oğul, günü geldiğinde sende benim gibi iyi bir padişah olmak istiyor musun?” demiş.

Şehzade hemen cevap vermiş, “Elbette babacığım. Padişah olup etrafa emirler yağdıracağım! Tek ve en güçlü iktidar ben olacağım.”

Padişah bu sözleri duyduğunda çok üzülmüş. “Başa geçip emir yağdırmak? Senin ülke yönetiminden tek anladığın bu mu yani? “ diye söylenmiş. Padişah, oğlunun halkın refahı için çalışması, adaletli bir ülke yönetimi için çaba sarf etmesi, dürüst ve güvenilir bir yönetici olmasını istiyormuş ancak oğlunun bu kelimelerin ne anlama geldiğini bile bilmediğini fark etmiş. Bir süre düşündükten sonra oğlunun acilen çok daha iyi bir eğitimden geçmesi gerektiğine karar vermiş. Böylece günü geldiğinde gönül rahatlığı ile ülkesine oğluna teslim edebilecekmiş. Şehzade için yoğun bir eğitim programı hazırlanmış. Hukuk, felsefe, siyaset bilimi, coğrafya ve etik dersleri bile varmış. Şehzade ise bu durumdan hiç memnun olmamış. Aylaklık edecek tek bir saniyesi bile kalmamış. Ne yapıp edip derslerden yırtması gerektiğini düşünmüş. Tembel şehzade ilerde ona verilecek olan görevin ne kadar önemli olduğunu ve bu derslerin çok çok önemli olduğunu bir türlü anlayamıyormuş. 

❤  EN GÜZEL KISA MASALLAR BURADA! ❤

O sırada bu güzel ülkenin küçük köylerinden birinde emektar annesiyle birlikte mutlu mutlu yaşayan Keloğlan, eve ekmek götürebilmek için dürüstçe yorulmadan çalışır, ne iş olsa yaparmış. Kış aylarında bahçesinden topladığı meyveleri pazara götürüp satar; sonbahar mevsimi geldiğinde ise debisi yükselen nehirde kayıkçılık yapar, gürül gürül akan nehirden geçmek isteyen insanları karşıya taşırmış. Bu oldukça yorucu bir işmiş. Keloğlan her gün sabah 5’te uyanır iş başına geçer, gece ay yükselene kadar sürekli kürek çekermiş.  

Keloğlan’ın boş kaldığı tek zaman öğle vakti 15 dakikalık molasıymış. Bu molanın 5 dakikasında yemek yer, 10 dakikasında ise biraz kestirir, yeniden iş başına geçmeden önce biraz güç toplarmış.

Keloğlan, o gün de yorucu bir çalışmanın ardından yemeğini yemiş ve bir ağacın altına uzanmış dinleniyormuş. Oradan geçen şehzade, ağacın altında keyif çatan Keloğlan’ı görmüş. Yarından itibaren başlayacak olan sıkı dersler nedeniyle oldukça sinirliymiş

Keloğlan’a “Oh, hayat sana güzel yan gelip yat, tüm gün keyfince uyu tabi!” demiş. Kısacık molasından uyanan Keloğlan, karşısında şehzadeyi görünce doğrulmuş. “Olur mu şehzadem! Ben çalışmayı severim, işleyen demir ışıldar ama tabi dinlenmek de önemlidir” diye kendini açıklamaya çalışmış. Şehzade bu sözlere daha çok sinirlenmiş. “Madem çok seviyorsun, benim derslerimi de çalış o zaman da görelim” deyivermiş hırsla! İşte tam o anda aklına bir fikir gelmiş. 

❤  SİTEMİZDEKİ TÜM MASALLAR BURADA  MASAL OKU

Gerçekten de neden olmasınmış! Pek tabi onun yerine derslere girebilirmiş. Hocalar ne de olsa şehzadeyi tanımıyormuş.

“Sen ne kadar kazanıyorsun kayıkçılıktan” demiş. Keloğlan “1 gümüş kazanıyorum” diyince “Ben sana her gün 1 altın vereceğim. Yeter ki benim yerime derslere gir” demiş. Çalışmayı çok seven Keloğlan, hem yeni şeyler öğreneceği, hem de daha çok para kazanacağı için çok sevinmiş ancak bunun bir kandırmaca olduğunu fark edince “Ben asla yalan söyleyemem. Bu yüzden teklifinizi kabul edemem.” demiş.

Bunun üzerine şehzade “Yalan söylemene gerek yok, bir şey söyleme yeter! Ayrıca ben şehzadeyim sana emrediyorum bunu yapmak zorundasın.” demiş. Keloğlan böylece teklifi kabul etmek zorunda kalmış.

Ertesi gün erkenden kalkmış ve Şehzade ile buluşmuş. 

Şehzade, tüm gün ağacın altında aylaklık yaparken Keloğlan ise derslere girecekmiş. Her gün burada buluşmaya başlamışlar, dersler bitince Şehzade yeniden saraya dönüyor, Keloğlan ise evine gidiyormuş. Ayrıca öğrendikleri nedeniyle çok memnunmuş. Hukuk bilgisi, kendi haklarını bilmesini sağlıyor; felsefe ile düşünme becerilerini güçlendiriyor, siyaset bilimi ile ülke yönetimi hakkında bilmediği şeyler öğreniyormuş. Bu dersler kısa sürede Keloğlan’ın çok çok daha akıllı bir insan olmasını sağlamış. 

Öbür taraftan hocalarda verdikleri eğitimden çok memnunmuş. Padişah’a sürekli rapor veriyor; oğlunun derslerdeki başarılarından bahsediyor, onun çok zeki, dürüst ve başarılı olduğunu söylüyorlarmış.

Tabi aslında tüm bu övgüler padişahın oğlu zannettikleri Keloğlan içinmiş. Böylece neredeyse tüm kış geçmiş. Keloğlan akıllandıkça akıllanmış, tüm gün ağaç altında uyuyan ve tembellik yapan şehzade ise iyice hımbıl birine dönüşmüş. (TDK HIMBIL: hiçbir işe eli varmayan, uyuşuk, güçsüz, zavallı, tembel, budala.)

 

Bir gün padişah hocalardan bir sınav yapmalarını ve oğlunun yanıtlarını ona vermelerini istemiş. Sınav sorusu belliymiş; “Bir ülke nasıl yönetilir?” Şehzade yerine sınava giren Keloğlan, sınav sorusu üzerinde uzun uzun düşünmüş ve hocalara dopdolu bir cevap kağıdı vermiş. Yanıtta ülkedeki hukuk sisteminin öneminden, yöneticilerin adil ve dürüst olmasına, halkın rahatı için geliştirilecek geçim kaynaklarına kadar her şey varmış. Cevap kağıdını okuyan padişahın gözleri yaşarmış. Kendisinden bile çok daha iyi bir padişah yetiştiğini düşünmüş ve heyecan içinde doğruca hocaların şehzadeye ders verdiği sınıfa koşmuş. Oğlunu tebrik etmek için sınıfa girdiğinde bir de ne görsün! Karşısındaki kişi oğlu değil! “Şehzade nerede?” diye sormuş. Hocaların hepsi Keloğlan’ı göstererek “Burada efendimiz!” diye yanıt vermiş.

Gördükleri karşısında tüm olanları anlayan padişah olanlar karşısında büyük bir hayal kırıklığına uğramış. Akşam Şehzade döndüğünde tüm yalanlarının ortaya çıktığını anlamış. Padişahtan büyük bir azar işitmiş ancak bu durum sorunun çözülmesini sağlamamış. Padişah, oğlunun hala ülke yönetiminden anlamadığını öğrendiği için çok üzgünmüş ayrıca ona göre en önemli şeylerden biri olan dürüstlük özelliği oğlunda yokmuş.

Gece boyu düşünen padişah, Keloğlan’ın yanıtladığı sınav kağıdını da tekrar tekrar okumuş. Bir karar vermesi gerektiğini biliyormuş. Oğlunun ülke yönetiminden hiç bir şey anlamadığı ortadayken, Keloğlan’ın da çok başarılı olduğu göz ardı edilemezmiş. Oğluna güzel bir ders vermek istiyormuş. Tüm bunları tekrar tekrar düşünen padişah, nihayet bir karar vererek zekası ve çalışkanlığı ile dikkat çeken Keloğlan’ı vezir yapmış, Şehzade ise gerçekten ülke yönetmenin ne demek olduğunu anlayana kadar tahta çıkamayacakmış.

 

 

❤  BAŞK BİR MACERA SEÇ  KELOĞLAN MASALLARI

Şehzade, daha önce kayıkçılık yapan Keloğlan’ın eğitimlerle ne kadar akıllandığını, padişahı ne kadar etkilediğini ve vezir olmayı hak ettiğini görünce önemli bir ders almış. Eğitimlerine sıkı sıkı sarılmış ve kısa sürede o da kendini geliştirmiş. Keloğlan masalı da burada bitmiş.