Günlerden bir gün Arjin, köyün yakınlarında keşif yaparken eski taş duvarların arasında oldukça gizemli bir mağara keşfetmiş. Mağara, tarihle dolup taşıyormuş. Duvarlarda eski yazılar ve şaşırtıcı resimler varmış. Arjin bu mağaranın içindeki sırları çözmek için sabırsızlanıyormuş, hemen kazı aletlerini ve fenerini yanına alarak mağaranın karanlık derinliklerine doğru inmeye başlamış. Mağaranın derinliklerinde gördüğü bir şey Arjin’i büyülü bir hazine avına sürüklemiş. Tozlu kaya tabakaları arasında parlayan bir şey varmış. Minik arkeolog hemen işe koyulmuş ve toprağı dikkatlice kazmaya başlamış.
Fosil tam olarak ortaya çıktığında Arjin çok sevinmiş. “Harika! İşte bu, arkeolog olmanın ne kadar heyecan verici olduğunu gösteriyor!” diye bağırmış. Sesi mağarada yankılanmış. Bulduğu dinozor fosili, aslında çok eski bir dinozorun kalıntılarıymış. Arjin, fosilin üzerindeki detayları inceledikçe, dinozorların yaşamış olduğu dünyayı anlamaya başlamış.. Bu keşif, ona arkeoloji ve fosillerin sadece kitaplarda değil, gerçek hayatta da ne kadar büyülü olabileceğini gösteriyormuş. Ve bu, onun başarılı bir arkeolog olma yolundaki ilk büyük adımıymış.
Arjin, adeta bir dinozor müzesinin içinde dolaşıyor gibi hissetmiş. Şaşkın şaşkın etrafına bakarken dinozorların en akıllısı olarak bilinen bilge bir Timurlengia ona doğru yaklaşmış ve Arjin’i selamlamış.
“Biz dinozorlar, insanlardan 200 milyon yıl önce yaşadık. Dünyanın her kıtasına yayıldık. Sadece ot yiyenler, et yiyen dinozorlar, uçanlar, yüzenler ve karada yaşayanlar olarak binlerce farklı türümüz vardır. Biz sürüngenler sınıfından hayvanlarız ve yumurtlayarak çoğalırız. 60-70 yıl yaşayabiliriz.”
Arjin tüm bu bilgileri bir dinozordan dinlemenin şaşkınlığını yaşıyormuş. Yanında yürüyen bu yeni arkadaşı ile yürürken attıkları her adımda toprak titriyormuş. Bilge dinozor Timurlengia anlatmaya devam etmiş.
“Bizim buralarda oksijen çok yüksektir. Doğa henüz insanlar nedeniyle bozulmadığı için her tarafta renk renk çeşit çeşit çiçek ve bitki görebilirsin. Ayrıca hava çoğu zaman sıcaktır. Bu nedenle dinozorlar arkadaşlarımızı çoğunda tüy yoktur.”
Hemen ileride parlak renkli bir çiçek dikkatini çekmiş. İnanılmaz lezzetli görünen çiçeğe elini uzatmış ancak çiçek bir anda hareket ederek neredeyse Arjin’in elini yiyecekmiş. Timurlengia, gülümseyerek “Buradaki et obur çiçeklere dikkat etmelisin yoksa canın yanabilir.”demiş.
O sırada karnının iyice acıktığını fark eden Arjin, önlerine çıkan dev çilekleri görünce çok sevinmiş. Sulu, kırmızı çileklerin bir tanesi bile onun boyunu geçiyormuş. Bir parça çilek kopartmış ve lezzetine inanamamış. Bu doğal ortamda büyüyen gerçek organik çileklerin tadı, onun bildiği çileklerden bin kat daha güzelmiş.
Kısa süre sonra devasa büyüklükteki bir uçan dinozor yanlarına gelmiş ve Arjin’i kanatlarının arasına almış. “Sıkı tutun!” diyerek onu hızla gökyüzüne uçurmuş.
Timurlengia, Arjin’in geri dönüş kapısını bulmasına yardımcı olmuş ve gizemli kapıdan Mardin’e geri dönmesini sağlamış. Üstü başı toz içinde kalan Arjin, fosili yanına alarak mağaradan çıkmış.
Arjin, dinozorlar dünyasında geçirdiği zamanı asla unutmayacakmış. Kasabasına geri döndüğünde, bu harika keşifi herkese anlatmış ve dinozorların dünyasını daha iyi anlamak için herkesi fosilleri incelemeye ve tarihle ilgilenmeye davet etmiş.
Bu onun dinozorlar dünyasına ilk yolculuymuş ancak son olmamış. Araştırmayı ve keşfetmeyi seven Arjin, gerçek bir arkeolog olduğunda bulduğu farklı fosiller sayesinde dinozorlar dünyasına tekrar tekrar gitme şansı yakalamış. Arkeoloji ile ilgilenirken bir çok yeni bilgi keşfederek tarihe ve bilime binlerce katkıda bulunmuş. Hatta bazı çalışmaları ödüller bile almış. Arjin’in maceralarıyla dolu bu dinozor masalı da burada bitmiş.
Yazar Bahar Saygılıer