Bir varmış, bir yokmuş… Çok ama çok eski zamanlarda derin, karanlık bir ormanın ortasında, eski bir büyük bir kale varmış. Kalenin çevresi birbirinden güzel çiçeklerle doluymuş. Harika kokuları ve muhteşem görünümleri herkesi kendine çekermiş ama bu bir tuzakmış. Kaleye yaklaşan tüm erkekler heykele dönüşürken, kızlar ise güzel minik bir kuşa dönüşüyormuş. Kalenin sahibi olan lanetli cadı, bu güzel kuşları kalenin saklıyor, erkekleri ise bir daha kaleye yaklaşmamak koşuluyla salıveriyormuş. Kalenin içi minik güzel kuşlarla doluymuş, bahçede ise birçok heykel varmış. Yakınlarda bulunan köylüler bu durumdan dolayı çok üzgünmüş ama çare bulamıyorlarmış. Aileler gençleri sık sık uyarıyormuş ama onlar bu uyarıları pek dikkate almıyorlarmış.
İşte böyle günlerden bir gün, Jorinda ve Jorindel adında iki yakın arkadaş, ailelerinin izni olmadan ormana doğru yürüyüşe çıkmışlar.
Jorindel ” Cadının kalesine yaklaşmamalıyız” demiş.
Jorinda ise, “Ne olacak ki? Sen boş ver o öğütleri… Bize hiç bir şey olmaz. Gidip görelim şu kaleyi, harika çiçekleri varmış” demiş. Başlarını büyük bir belaya girebileceğini hiç düşünmemişler. Ormanın derinliklerine doğru ilerlemişler. Güneş ışınları ağaç gövdelerinin arasında yavaş yavaş kaybolurken harika bir kaç çiçek görmüşler ve arkalarını döndüklerinde harika çiçeklerle süslü eski kale duvarlarının hemen yanına kadar geldiklerini fark etmişler.
Kalenin üzerine bir baykuş konmuş ve üç kez bağırmış. “Tu whu! Tu whu! Tu whu!’”
Tam o anda Jorinda minik çok güzel bir kuşa dönüşmüş, bunu gören Jorindel ise korkuyla ürpermiş, yüzü solgunlaşmış ve bir heykele dönüşüvermiş. Güneş tamamen battığında yaşlı cadı, solgun ve sıska bir şekilde ortaya çıkmış. Güzel kuşu nazikçe bir kafese koyarak kaleye götürmüş.
O sırada taş kesilen Jorindel, arkadaşının cadı tarafından götürüldüğünü görmüş ancak hiç bir şey yapamamış. Konuşamıyor ve hareket edemiyormuş. Bir süre sonra kötü cadı geri dönmüş.
Heykel şeklindeki Jorindel’e dönerek ” Seni salacağım ama sakın bir daha buraya gelme yoksa ömür boyu heykel olarak kalırsın” demiş.
Jorindel birden bire kendini daha serbest hissetmiş ve normale dönmüş. Jorindel, cadıya arkadaşını vermesi için yalvarmış ama cadı onu ciddiye almamış ve gülerek oradan uzaklaşmış. Olan biten karşısında çok üzülen Jorindel yardım istemek için hemen köye dönmüş. Ne yapacağını bilemez halde olan biteni herkese anlatmış ama kimse ne yapacağını bilmiyormuş. Hep birlikte kaleye gitseler, kuşa ve heykele dönüşeceklerini biliyorlarmış.
Jorindel, çok sevdiği arkadaşını o kafeste terk edemeyeceğini biliyormuş. Gece gündüz düşünmüş. Bir çok plan yapmış ama nafile! Daha çok araştırma yapmaya karar vermiş. Cadının yaptığı büyünün nasıl çözüleceğini öğrenmek için çok uzak diyarlara gitmiş. Bir çok hikaye dinlemiş. Sormuş soruşturmuş. En sonunda iyi yürekli bilge bir cadı bulmuş. Olanları anlatmış. Kötü cadının yaptığı sihrin nasıl bozulacağını öğrenmiş.
İyi yürekli bilge cadı, ortasında kocaman bir inci olan mor bir çiçekten bahsetmiş. Jorindel, hiç vakit kaybetmeden yola koyulmuş.
Sekiz uzun gece boyunca çiçeği aramış ama sonuç alamamış ancak dokuzuncu günün sabahında, güzel mor çiçeği bulmuş ve çiçeğin ortasında sedefli bir inci duruyormuş.
Çiçeği koparıp yanına aldı ve gün geceye dönene kadar yolculuk etmiş ve nihayet tekrar kaleye varmış. Oldukça tedirginmiş ama kaleye iyice yaklaştığında heykele dönüşmediğini fark etmiş. O sırada kedi kılığındaki kötü cadı kaleye gelmiş. Tam genç adamın üzerine atlayacakmış ki, Jorindel elindeki mor inci çiçeği ışıldamış ve kedi bir anda heykele dönüşüvermiş.
Jorindel, içeri girmiş ve gözlerine inanamamış tam 700 kafeste 700 minik güzel kuş duruyormuş. Mor inci çiçeği yeniden ışıldamış. Jorinda ve tüm kuşlar eski haline dönüvermiş. Bahçedeki heykeller özgür kalmışlar.
Arkadaşına yeniden kavuşan Jorindel çok mutluymuş. Kasabadaki herkes sevdiklerine kavuşmuş. Jorinda ve Jorindel mor inci çiçeğini kalenin bahçesine ekmişler. Çiçeğin gücüyle tüm orman aydınlanmış ve her yer çiçeklerle dolmuş. Artık herkes ormanda gönül rahatlığıyla gezebilecekmiş. Masal da burada bitmiş.