Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde derin bir ormanın sessizlikle dolup taştığı, yaprakların rüzgarın kucağında dans ettiği bir bir günde Karga ve Tilki masalı başlamış.

Ormanın gölgesinde, bir karga yaşarmış. Tüyleri geceye özgü siyah, bakışları ise zekaya dair gizem taşırmış. Karga, bu ormanda adeta hükümdar gibi dolaşırmış; kendini ormanın en iyisi zannedermiş sanki her bir ağacın tepesinde taht kurmuş, oraların hakimi gibi davranırmış.

Bir diğer yanda, ormanın içlerinde bir tilki yaşarmış. Tilki, kurnazlığı ile ünlüymüş. Onun tüyleri kum rengiyle kaplı, gözleri ise şehvet dolu bakışlarla doluymuş. Tilki, karga gibi yükseklere değil, kuytu köşelere ve çalılıklara uygun bir hayat sürermiş. Görünüşte alçakgönüllüymüş ama aslında bir o kadar da zekiymiş.

Günlerden bir gün bu Karga, bir gün elinde büyük ve lezzetli bir peynirle bir ağacın dalına konmuş. Karga’nın gagasındaki peyniri gören Tilki, hemen bir plan yapmış.

“Hmm, o peyniri nasıl kapabilirim?” diye düşünmüş Tilki ve sonra gülümsemeye başlamış. Ağacın altına gidip, başını kaldırmış ve Karga’ya seslenmiş:

“Ah, ne güzel tüylerin var senin! Hem de ne parlak! Eminim ki sesin de bu güzellikte olmalı. Bana bir şarkı söyler misin? Ormanın kraliçesi olduğunu herkes görsün!”

Karga, Tilki’nin söylediği güzel sözlere o kadar çok inanmış ki, ormanda hiç bu kadar değerli ve özel hissetmemişti. Gözleri parlamış, tüyleri kabarmıştı. “Gerçekten mi? Ben mi ormanın kraliçesi olacağım?” diye içinden geçirmiş. Gagasındaki peyniri neredeyse unutmuş, her şeyi göze almış ve sonunda gagasını açmış. Ancak gagasını açtığı anda, peynir hızla aşağı düşmüş.

Tilki, bu anı dört gözle bekliyormuş gibi, peyniri havada kapmış. “Ah, ne tatlı bir peynir, teşekkür ederim!” diyerek kurnaz bir gülümsemeyle ormanın derinliklerine doğru koşmaya başlamış. Oradan uzaklaşırken Karga’ya seslenmiş “Ah be Karga, sen güzel bir kuş olabilirsin ama iyi şarkı söyleyemediğini kabul etmen gerekirdi!”

Karga, başına gelenleri anlayınca bir an donakalmış. Kendi kendine, “Ah, ne aptalım! O tilki bana nasıl böyle bir oyun oynar?” diye düşünmüş. Üzülmüş, ama aynı zamanda çok önemli bir ders almış: “Bir daha asla, hiç kimse bana yalandan tatlı sözlerle kandıramayacak” diye karar vermiş.

O gün Karga, kendisine bir söz vermiş. “İltifatlara ya da güzel sözlere aldanmayacağım. Kendi değerimin farkında olacağım ve sahip olduğum şeylerin kıymetini bileceğim.” diye içinden geçirmiş.

Ve o günden sonra, Karga daha dikkatli, daha akıllı bir hayat yaşamış. Tilki’nin ona oynadığı oyun, aslında ona ömür boyu hatırlayacağı bir ders olmuş.

Karga ve Tilki masalı da burada bitmiş. Bu masal, iyi ve kötü özelliklerimizle kendimizi tanımanın ve kendimizi olduğumuz gibi sevmenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatır. Önemli olan, boş laflar ve iltifatlar değil, gerçekten öne çıkan iyi yönlerimizi parlatabilmektedir.