Bir zamanlar, denizlerin üzerinde kıtadan kıtaya, adadan adaya uçan özgür bir kırlangıç varmış. O, güzel kanatları sayesinde dünyanın dört bir yanını gezmiş, görmüş geçirmiş hem akıllı hem de bilgili bir kuşmuş.

O kadar çok seyahat etmiş ki, gözleri fırtınaları önceden görür, kanatları rüzgarın sırlarını fısıldar olmuş. Yağmurları, büyük fırtınaları önceden tahmin eder, gemicilere haber verir, onlara yön gösterirmiş. Kırlangıç, minik mavi tüyleri ve zarif kanatları ile gökyüzünde bir yıldız gibi parlarmış.

Günlerden bir gün, pırıl pırıl bir havada, kırlangıç etrafta uçarken bir şey görmüş: Tarlada çalışan bir çiftçi, toprağa kenevir tohumları ekiyormuş. Kırlangıç, kısa bir süre düşünmüş ve sonra havalanarak ormanda yaşayan tüm küçük kuşları toplamış.

 

BİLGE KIRLANGIÇ’IN ÖĞÜDÜ

“Arkadaşlar, dinleyin beni!” demiş kırlangıç, kanatlarını heyecanla çırpıyormuş. “Şu adam, aslında sizin geleceğinizi şekillendiriyor. O attığı tohumlar, yemyeşil kenevirleri meydana getirecek ve bu kenevirler büyüdüğünde, sizin için zor günler başlayacak.” demiş.

Küçük kuşlar, başlarını eğerek dinlemişler. Kırlangıç devam etmiş: “Bu tohumlar büyüyüp yeşerdiğinde, insanlar onlarla ip yaparlar. İşte o iplerle yapılan kafesler, sizin özgürlüğünüzü alacak. Kiminiz kafeste, kiminiz tencerede olacaksınız.”

 

Kırlangıç, gözleri parlayarak, “O yüzden, hemen şimdi o tohumları yiyelim. Tarladan onları yok edelim.” diye bitirmiş. Fakat küçük kuşlar, güneşin sıcaklığı ve doğanın güzellikleri ile meşgulmüş. Kimi şakıyor, kimi dans ediyormuş. “Ah, ne güzel bir gün!” diye düşünmüşler ve Kırlangıç’ın sözlerini ciddiye almamışlar.

Zaman geçmiş ve kenevirler büyümüş, yaprakları yeşilin en güzel tonlarında parlıyormuş. Kırlangıç bir kez daha gelmiş ve “Koparın, koparın bu tohumları. Eğer büyümelerine izin verirseniz, sonunuz olur.” demiş.

KÜÇÜK KUŞLAR ÖĞÜTLERDEN SIKILMIŞLAR

Küçük kuşlar, Kırlangıç’ın sürekli uyarmalarından artık sıkılmışlar. “Yeter artık, hep kötü şeyler söylüyorsun. Senin bu kara bulutlarını aramızda istemiyoruz!” diyerek bir de onu azarlamışlar. O güzelim ormanda, herkesin cıvıl cıvıl şarkı söylediği, dans ettiği bir yerde kim Kırlangıç’ın geleceğe dair endişelerini dinlemek istermiş ki?

“Ama düşünsenize!” demiş Kırlangıç, “O kenevir büyüdükçe, size ne gibi zararlar vereceğini hiç düşündünüz mü? Şimdiye kadar beni dinlemediniz, fakat sonunuz yaklaşıyor. İnsanlar o tohumları ekerken, boş zamanlarında kuş avlamaya başlayacaklar. Siz ya yuvanızdan çıkmayın ya da başka bir yere göç edin.”

“Duvar deliklerine mi saklanalım yani? Ne saçma!” demiş bir serçe, tüylerini kabartarak. “Biz özgürüz, istediğimiz yerde yaşar, istediğimiz gibi öteriz!”

 

Zaman geçiyor, tarlalardaki ürünler büyüdükçe büyüyormuş.

Kırlangıç son bir kez daha uyarmış: “Özgürlüğünüzü kaybetmek üzeresiniz. Eğer şimdi önlem almazsanız, yakında o güzelim tüyleriniz bir kafesin parmaklıkları arasında mahkum olacak.”

Küçük bilgisiz kuşlar, Kırlangıç’ın sözlerine kulak asmıyor, gönüllerince şarkı söylüyor, dans ediyorlarmış.

Kısa bir süre sonra, ormanda garip şeyler olmaya başlamış. İnsanlar ektikleri ürünleri ip haline getirmiş, bu iplerle de bol bol kuş ağları kurmuş, tuzaklar yerleştirmiş. Ve ne yazık ki, Kırlangıç’ın söylediği gibi olmuş: Önce minik bir kuş yakalanmış kafese, sonra bir tanesi daha tuzağa düşmüş. Ardından bir çok kuş kafese yakalanmış.

 

Kırlangıç, onlara derdini anlatamadığı için üzgünmüş ama yapacak bir şey yokmuş. Küçük kuşlar, başlarına gelmeden öğütleri dinlememişler. Şimdi, o güzelim tüyler kafeslerin arkasındaymış, özgürlükleri ellerinden alınıp gitmiş.

Masal burada bitmiş ama La Fontein’in yüzyıllar önce yazdığı bu masalın öğrettikleri geçerliliğini hiç yitirmemiş.

İyi ya da kötü, her şey seçimlerimizle şekillenir. Eğer bilge kişilerin sözlerini dinler ve önemsersek, felaket gelmeden önce önlemimizi alabiliriz. Ama eğer kendimizi her zaman en akıllı sanırsak, yanlışa düşebiliriz.