Uzun zaman önce, küçük bir köyde yaşayan iki kardeş varmış: Küçük Klaus ve Büyük Klaus. İkisi de fakirlik içindeymiş, ama yine de aralarında iyi bir dostluk varmış. Ancak bu dostluk, zamanla çeşitli olaylar ve kıskançlık nedeniyle sarsılmış.

Küçük Klaus, küçük bir atı ve birkaç koyunu varmış. Tarlalarını işlemek için bu küçük atı kullanırmış ve ona düşkünmüş. Ancak köydeki diğer çiftçiler, onun başarısına kıskançlıkla bakarmış. Özellikle de Büyük Klaus, kardeşinin sahip olduğu atın gücüne ve verimliliğine gıpta edermiş. O, sadece iki tane eski ve zayıf atı varmış ve tarlalarını sürmekte zorlanırmış.

Bir gün Büyük Klaus, kıskançlığına daha fazla dayanamayarak Küçük Klaus’a dönmüş ve demiş ki: “Kardeşim, senin küçük atın gerçekten güçlü ve verimli. Benimkiler ise yaşlı ve güçsüz. Bana bir iyilik yap da atını bana ver. Ben de sana iki eski atımı vereyim, böylece daha fazla iş yapabilirsin.”

Küçük Klaus, kardeşini kırmamak için uzun süre düşünmüş ve sonunda kabul etmiş. İki eski atı almış ve bunları tarlalarını sürmek için kullanmaya başlamış. Ancak zamanla fark etmiş ki, Büyük Klaus’un ona verdiği atlar oldukça tembel ve yorgun hayvanlarmış. Onları sürmek için uğraştıkça, işleri daha da zorlaşmış.

Bir gün tarlasında çalışırken, Küçük Klaus’un aklına parlak bir fikir gelmiş. Çiftliğine gitmek için kullandığı yolda, bir köprüden geçerken durmuş ve kurnazca düşünmüş. Büyük Klaus’un atlarını daha güçlü gibi göstermek için, köprüden atlarını sürerken, yavaşça bağırmış: “Oh, bu atlar ne güçlü, ne kadar hızlı bitiriyorlar işleri!” Köylüler bu sözlere inanarak, Küçük Klaus’un atlarının gerçekten güçlü olduğunu düşünmüşler.

Birkaç gün sonra, Büyük Klaus’un aklına gelmiş: “Benim atlar gerçekten zayıf ve yorgun olmasına rağmen, Küçük Klaus onları nasıl bu kadar güçlü gösteriyor olabilir?” diye düşünmüş ve hemen küçük kardeşini ziyarete gitmiş. Onun tarlasında çalışırken, köprüye yaklaştığında, Küçük Klaus’un sesini duymuş:”Oh, bu atlar ne güçlü, ne kadar hızlı bitiriyorlar işleri!”

Büyük Klaus, şaşkınlık içinde durmuş ve düşünmüş: “Bu nasıl olabilir ki, bu eski ve zayıf atlar nasıl bu kadar güçlü olabilir?” Ardından aklına bir fikir gelmiş. Kardeşine dönüp demiş ki: “Küçük Klaus, gel seninle atlarımızı değiş tokuş edelim. Atlarımı geri al, senin küçük atını sana vereyim.” Küçük Klaus, Büyük Klaus’un atlarını geri almanın iyi bir fikir olduğunu düşünmüş ve kabul etmiş.

Ancak bu değiş tokuş, aslında her iki kardeşin de işlerini daha da zorlaştırmış. Küçük Klaus, Büyük Klaus’un atlarıyla tarlasını süremezken, Büyük Klaus da Küçük Klaus’un küçük atıyla ağır işleri halledememiş.

Bir gün, büyük bir kavga çıkmış. Her iki kardeş de birbirini atları konusunda aldatmakla suçlamış. Köy halkı da olaya karışmış ve anlaşmazlığı çözmek için bir toplantı düzenlemiş. Fakat hiçbirinin haklı çıkmadığı anlaşılmış.

Sonunda bir yaşlı adam, masanın üzerine bir harita yayıp, “Buyurun, atlarınızı alın ve tarlanızı seçin. Ama bu sefer ne söylerseniz söyleyin, değiştiremeyeceksiniz!” demiş.

Her iki kardeş de kendi tarlasını seçmiş ve işlerine devam etmiş. Artık kıskançlık yokmuş ve dostlukları eski haline dönmüşmüş. Büyük Klaus, daha fazla emek harcayarak tarlalarını sürmüş ve verimli mahsuller elde etmiş. Küçük Klaus ise sadık ve güçlü küçük atıyla, zorlukların üstesinden gelerek başarılı bir çiftçi olmuş.

Ve o günün ardından, iki kardeş dostça yaşamaya ve birbirlerinin başarısını kıskanmadan mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmişler. Dostlukları, çevrelerindekilerin de ilham aldığı bir örnek olmuş ve masalı tüm köylere yayılmışmış.

Böylece, Küçük Klaus ve Büyük Klaus’un masalı, kıskançlık ve rekabetin dostluğu nasıl gölgeleyebileceğini ve dürüstlüğün her zaman en iyi seçenek olduğunu anlatan bir ders niteliğini kazanmışmış. Bu masal, zaman içinde anlatılmaya ve nesilden nesile aktarılmaya devam edecekmiş…