Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde adı Bilge Yıldızlar Galaksisi olan bir yer varmış. Bilge Yıldızlar Galaksisi, sonsuz uzay boşluğunun ortasında parlayan yıldızlarla doluymuş. Bu galakside bir gün masalsı bir hikaye başlamış, hikayenin adı ise Güneş Sistemi’ymiş.

Belirsiz bir zamanda, Bilge Yıldızlar Galaksisi’nin ortasında, altın renginde parlayan devasa bir yıldız belirmiş. Adı Güneş olan bu yıldız, çevresinde dönen gezegenlere hayat ve ışık saçan bir krallıkmış. Güneş’in ışığı, galaksinin derinliklerine yayılarak sıcak ve yumuşak bir dokunuşla her şeyi aydınlatıyor, galaksinin her köşesine sevgi dolu bir enerji yayıyormuş. Güneş’in krallığı, etrafındaki gezegenlere hayat veren bir güç kaynağıymış ve her bir gezegen Güneş’in sıcak kucaklamasını hissedebiliyormuş.

Sonra güneşin etrafında dönen ilk gezegen Merkür gelmiş. Merkür güneşe çok yakınmış ve çok da küçükmüş. Güneş’in etrafında dönen ilk gezegen Merkür, Güneş’in ışıklarını yoğun bir şekilde alsa da soğuk ve karanlık bir gezegenmiş.

Hızlılığıyla da adını duyuran Merkür, kendi ekseni etrafındaki dönüşünü yaklaşık 59 günde tamamlayabiliyormuş.

Merkür’ün ardından Venüs çıkagelmiş. Venüs, zarif dansa benzer bir yörüngeyle Merkür’ün peşinden ilerliyormuş. Atmosferi, altın sarısı, turuncu tonlarıyla parlıyor, bu parıltılı Venüs’ü gökyüzünde gece ve gündüz ışıl ışıl inci gibi gösteriyormuş.

Venüs, sadece zarafetiyle değil, aynı zamanda mistik atmosferiyle de büyüleyici bir gezegenmiş. Venüs’ün bir diğer özelliği de kendi etrafında ve diğer birçok gezegenin tersi yönünde dönmesiymiş.

❤  FARKLI BİR MASAL KEŞFEDİN ➸ GÜMÜŞ MERDİVEN: Bir uzay masalı

Merkür ve Venüs’ün ardından bu kez Güneş Sistemi’nin üçüncü gezegeni olarak masalsı güzellikteki Dünya gelmiş.

Dünya, uzaktan bakıldığında mavi renkli bir mücevher gibi parlıyormuş, çünkü geniş okyanusları ve denizleri, atmosferinde yansıyan ışığı maviye çeviriyormuş. Bu muhteşem mavi renk, Dünya’yı diğer gezegenlerden ayıran en belirgin özellikmiş.

Dünya’nın yüzeyi, yeşil ormanlar ve zengin bitki örtüsüyle de kaplıymış. Büyük kara parçaları, yemyeşil vadiler, göz alıcı dağlar ve canlı renklerde çiçekler, Dünya’nın yüzeyini adeta bir ressamın paletinden alınmış gibi süslüyor, bu doğal güzellikler, Dünya’nın her bir köşesini keşfetmeye davet ediyormuş.

❤  FARKLI BİR MASAL KEŞFEDİN ➸ KAYIP KRALLIK VE ELARA’NIN CESARETİ

Dünya sadece kara ve denizlerden ibaret değilmiş; aynı zamanda geniş buzulları ve karlı zirveleri de varmış. Beyaz örtüsü altında, buzullar soğuk ve gizemli bir dünyanın kapılarını aralıyormuş. Dünya, doğal güzellikleriyle dışında, üzerinde ev sahibi olduğu birçok farklı canlı türüyle de ünlüymüş. Renkli kuşlar, zarif hayvanlar, deniz canlıları ve muazzam ormanların sakinleri, Dünya’nın birbirinden farklı bölgelerini keşfetmek için birbirleriyle yarışıyormuş.

Dünya’nın hemen ardından, kırmızı bir gezegen belirmiş. Adı Mars olan bu gezegen, kırmızı renkli yüzeyiyle dikkat çekiyormuş. Mars’ın yüzeyi, demir oksit içeren kırmızı kum ve toprakla kaplıymış, bundan dolayı öfkeli görünüyormuş. Bu görüntüsü nedeniyle arkadaşları ona Kızıl gezen de diyormuş. Gizemli takılan Mars hakkında çokça da iddialar ortaya atılıyormuş; toz bulutuyla kaplı olmadan önce yüzeyinde derin vadiler, yüksek dağlar ve eski göz yatakları olduğu söyleniyormuş. Bundan dolayı da bilin insanları Mars’ın geçmişinde ne tür olaylar yaşandığını keşfetme arzusu yaşıyor, sık sık Mars’ı ziyaret ediyorlarmış.

Güneş Sistemi’nin devamında gaz devi olarak anılan Jüpiter gelmiş. Muazzam boyutlarıyla Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni olan Jüpiter’in yüzeyi yokmuş, içi gazlar ve sıvılarla doluymuş. Jupiter’in hakimiyeti, sadece büyüklüğünden değil, aynı zamanda etkileyici manyetik alanından da kaynaklanıyormuş. Bu manyetik alan, Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenleri etkileyecek kadar güçlüymüş. Beyaz, turuncu ve kahverengi renkleriyle dikkat çeken gaz devi Jüpiter halka sistemleri olmayan bir yapıya sahipmiş, ancak Jüpiter’in etrafında dönen bir dizi uydusu varmış.

Atmosferi hidrojen ve helyum gazları dışında su ve amonyak kristalleri de içeriyormuş. Kendi etrafında dönüş süresi de en kısa olan gezegen Jupiter, adeta bir gezegenler krallığının koruyucusu gibiymiş, diğer gezegenlerin yörüngelerinde dolaşan asteroid ve kuyruklu yıldızları çekerek onları sistem dışına itiyormuş. Sonra Jüpiter gibi gazlardan oluşan Satürn belirmiş. Satürn, muhteşem güzelliğiyle tanınıyor, kendine özgü halka sistemiyle muazzam bir görsel şölen sunuyormuş. Atmosferindeki fırtınalar, bulutlarındaki dans ve halka sisteminin mistik güzelliğiyle Dünya’dan da görülebiliyormuş.

Uranüs ve Neptün durur mu onlar da çıkagelmiş. Uranüs, mavi-yeşil renk tonlarına sahipmiş, ona bu rengi ise atmosferindeki metan gazı veriyormuş. Metan gazı, Güneş ışığını saçılma yoluyla mavi renge çeviriyormuş. Güneş Sistemi’nin dış sınırlarında, Jüpiter ve Satürn’ün ötesinde yer aldığından dolayı da iç gezegenlere kıyasla çok soğukmuş. Esrarengiz olan Uranüs, ayrıca diğer gezegenlerden farklı olarak yan yatar bir dönüş hareketi sergiliyormuş.

❤  FARKLI BİR MASAL KEŞFEDİN ➸ BİR ASTRONOT MASALI: NEİL ARMSTRONG

Neptün de tıpkı Uranüs gibi çok soğukmuş. Atmosferi yüksek rüzgarlarve fırtınalarla doluymuş. Neptün, adeta dev bir ressamın tuvaline işlenmiş gibi mavi tonlarındaki bulutları ve atmosferiyle aynı zamanda oldukça göz kamaştırıyormuş. Neptün’ün çevresinde dönen uyduları, bu dev gezegenin muazzam güzelliğine ve karmaşıklığına daha fazla derinlik katıyormuş.

Her bir gezegen, kendi özel özellikleriyle büyülü bir atmosfer yaratmış. Güneş, bu masalsı krallığın kalbiymiş ve tüm gezegenlere hayat veren ışığını sonsuz sevgiyle yayıyormuş. Gezegenler birbirleriyle uyum içinde dönüyor, yıldızlar bu masalın büyülü kelimelerini yazıyormuş. Ve böylece, masalın güzellikleri sonsuza dek devam etmiş.