Bir varmış, bir yokmuş; evvel zaman içinde, masmavi bir gökyüzü altında, kristal berraklığındaki bir dere varmış. Bu dereni çevresindeki ormanlarda, yalnız ve kötü kalpli bir Kurt yaşarmış. Gri tüyleri keçe gibiymiş. Gözleri oldukça büyük ve gece siyahıymış. Dişlerinden bazıları dökülmüş olsa da kalanlar oldukça sivri görünüyormuş. Zalim kurt, gün boyu etrafta gezinir, yiyecek yemek aramak yerine ona buna dalaşırmış. 

Günlerden bir gün Kurt yine etrafta boş boş dolaşırken derenin yanında minik tombul bir kuzu görmüş. Bembeyaz kıvır kıvır tüyleri yumuşacık görünüyor onu daha tombul gösteriyormuş. Tatlı kuzucuk, berrak derenin temiz sularından içiyor, bir yandan da annesinin ona söylediği gibi, etrafı kolaçan ediyormuş. 

Kurt onu görünce “Vay be, akşam yemeği için ideal bir fırsat!” diye düşünmüş ve bir plan yapmaya koyulmuş. “Hey, sen!” diye bağırmış.

Kurdun sesini duyan minik kuzu o kadar korkmuş ki yüreği ağzına gelmiş. 

Kurt güçlü sesiyle tekrar seslenmiş “Hey, sen! Niye içtiğim suyu bulandırıyorsun? Bu ne cüret?”

Kuzucuk titrek bir sesle de olsa kurda cevap vermeye karar vermiş “Efendim, benim suyu bulandırmam imkansız; çünkü su sizden bana doğru akıyor.”

Kurt, bu mantıklı cevabı duyunca biraz homurdanmış, fakat vazgeçmeye niyeti yokmuş.

“Peki, peki, öyleyse neden geçen yıl bana hakaret etmiştin?” diye sormuş Kurt, kurnazca.

Kuzucuk şaşkın bir şekilde cevaplamış: “Efendim, ben daha altı aylık bir kuzuyum. Geçen yıl burada yoktum bile!”

Kurt, bunu da duyunca dişlerini göstermiş, gözleri daha da kızarmış. Bu cevap karşısında oldukça çaresiz kalsa da pes etmemiş: “Eğer sen değilsen, baban ya da annen etmiştir!” diye hırsla bağırmış ve pençelerini göstermiş ve kuzucuğun üzerine doğru koşmaya başlamış.

Tam o sırada, Kuzucuk hızla iki kayanın arasına sığınmış. Kurt, büyük bedeniyle oraya sığamamış. Bir kaç pençe darbesiyle kuzuyu yakalamaya çalışsa da bu hiç bir işe yaramamış ve en sonunda oradan uzaklaşmış.

Kuzucuk, hızla annesinin yanına koşmuş ve başından geçenleri anlatmış. Annesi, Kuzucuğu sıkı sıkı sarıp, “Görüyorsun yavrum, zalimler için bahane her zaman bulunur. Ama sen asla o kötü kalpli kurt gibi birilerine yalandan iftira atma. Eğer zor bir durumdaysan, zekanı ve cesaretini kullan” demiş.

Kuzucuk, annesinin bu öğütlerini ömrü boyunca unutmamış. Zalimlere karşı dikkatli, ama her zaman cesur ve dürüst kalmış.

Ve böylece, masal da burada bitmiş.

Zalimler için bahane her zaman bulunur, ama zekamızı ve cesaretimizi kullanarak, en zor durumdan bile kurtulabiliriz.