Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, zamanın birinde büyük bir ülke, o ülkenin de adaleti ve bilgeliğiyle nam salmış bir padişahı varmış. Uzun boyu, gür kaşları ve uzun sakallarıyla dikkat çeken Padişah, her zaman halkının refahını düşünür, adil yargılamalarla ülkesini idare edermiş. Sarayında, çeşitli kültürlerden gelen bilgelerle sohbet eder, farklı görüşleri dinler ve ülkesini daha da geliştirmek için çaba sarf edermiş. Bu Padişah’ın bir de üç oğlu varmış.

Padişah’ın en büyük hayali ise; ülkenin genç zihinlerini eğitmek, gelişimine katkı sağlamak için her tarafı camdan bir felsefe, matematik ve sanat okulu kurmakmış. Çocukların sadece öğrenmekle kalmayıp, aynı zamanda sevgi dolu bir ortamda büyümelerini çok istiyormuş.

Bu hayalinin gerçekleşmesi için tüm ülkeye haber salmış ve ülkenin en usta mimarlarına seslenmiş. Mimarlar, Padişahlarının bu anlamlı hayalini duyduklarında, bir araya gelip en kusursuz tasarımları oluşturmak için adeta yarışmış. Gel zaman git zaman Padişah’ın hayalindeki okul tamamlanmış.

Işıltılı cam duvarlar, güneşin yumuşak ışıklarını yansıtarak okulu adeta bir masal diyarı gibi süslüyor, her pencereden, felsefenin büyülü bahçeleri, matematik odalarının gizemli köşeleri ve sanat galerilerinin renkli dünyası görülebiliyormuş.

Padişah okulun açılış gününü beklerken bir rüya görmüş, rüyasında bir ses “Padişahım, eğer Kafdağı’nın ardındaki, “Altın Bülbül’ü getirir ve okulun girişine koyarsan, cam okul hiç zarar görmeden yüzyıllar boyu ayakta kalır.” demiş.

Ertesi sabah, rüyasının ardında yatan sırları çözmek için Padişah, Kafdağı’na gitmeye karar vermiş. Padişah’ın çocukları, babalarının yaşı nedeniyle bu yola çıkmasına karşı gelmiş ve hep bir ağızdan “Altın Bülbül’ü biz getireceğiz baba. Hiç merak etme” demiş ve yola düşmüşler.

❤  FARKLI BİR MASAL KEŞFEDİN ➸ KAYIKÇI KELOĞLAN NASIL VEZİR OLDU?

Gel vakit, git vakit bir pınarın başına varan üç kardeşin karşısına üç yol çıkmış. Büyük Oğlan “Ben birinciden gideceğim!” demiş. Ortanca kardeş, ikinci yolu seçmiş, ufak olan Keloğlan’a da bataklık yolu kısmet olmuş.

Günler sonra, Büyük Oğlan ile Ortanca Oğlan’ın yolu bir şehirde birleşmiş. Şehre vardıklarında iki kardeşin de tüm parası bitmiş. Ne yapacaklarını düşünürken Büyük Oğlan, bir hancının kapısını çalmış, içeriye girip çalışmak istediğini söylemiş. Hancı iki kardeşi de kabul etmiş ve onlara maaş bağlamış.

Küçük Oğlan ise; bin bir güçlükle yoluna devam etmiş, sonunda bir pınara varmış. Pınarın başında, eli yüzü nurlu, aksakallı bir yaşlı adam görmüş ve “Merhaba” demiş. Aksakallı yaşlı suyunu içtikten sonra Küçük Oğlan’a “Nereye gidiyorsun, niçin bu uzun yolculuğa çıktın Keloğlan?” diye sormuş ve çok yorulduğunu gördüğü için yolundan çevirmek istemiş.

Küçük Oğlan “Ben babama söz verdim. Altın Bülbül’ü ülkeme götüreceğim.” demiş. Açlıktan, susuzluktan bitkin hale düşse de Keloğlan Altın Bülbül’ün olduğu Kafdağı’na ulaşmış. Varmış Yedi Canlı Devin sarayına.

Sarayın içine girdiğinde, Yedi Canlı Dev onu şaşkın bir şekilde karşılamış. Küçük Keloğlan, babasına verdiği sözü hatırlayarak, deve niyetini anlatmış. Dev, Küçük Keloğlan’ın kararlılığını görünce yoluna devam etmesine izin vermiş.

Zorlu yollar aştıktan sonra Keloğlan bu kez Sekiz Canlı Dev’in sarayına varmış. Sekiz Canlı Dev’le olan mücadelesinden de zafer ile ayrılan Küçük Oğlan burada bir Perikızı’yla tanışmış. Perikızı güzel gülüşüyle karşıladığı Küçük Oğlan’a bu yolculukta karşılaşabileceği zorlukları ve Dokuz Canlı Dev’i anlatmış. Perikızı’nın anlattıkları sayesinde Keloğlan zorlu engelleri aşmış ve Dokuz Canlı Dev’e yakalanmadan sarayın içine girmiş. Ancak 99 odası olan sarayda Altın Bülbül’ün olduğu odayı bulmak çok zormuş. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalamış ve nihayet Küçük Oğlan “Altın Bülbül”ün olduğu odayı bulmuş. Altın Bülbül’ü tam alacakken Dokuz Canlı Dev’e yakalanmış.

Dokuz Canlı Dev, Küçük Oğlan’a seslenmiş “Benim iznim olmadan bana ait bir şeyi alman çok yanlış.” Küçük Oğlan çok utanmış, özür dileyerek babasının çocuklar için yaptırdığı camdan okulu anlatmış ve bu Altın Bülbül’ü okula götürmek istediğini söylemiş.

Küçük Keloğlan’ın kibarlığı ve mahcupluğu karşısında Dokuz Canlı Dev yumuşamış ve Küçük Oğlan’a “Altın Bülbül’ü ancak sana bir şartla veririm.” demiş. Küçük Oğlan sevinçle şartı sormuş. Dokuz Canlı Dev de “Altın Bülbül’ü alabilmen için, bir iyilik yapman gerekiyor. Sarayda 99 tane kedi var, bugün onların mamalarını veremedim. Onlara sevgiyle davranıp, hepsinin mamasını verirsen Altın Bülbül senin olur” demiş.

Küçük Oğlan, heyecanla kabul edip, hemen verilen görevi yerine getirmiş. Gün sonunda bütün kedilerin karnı doymuş ve Altın Bülbül Küçük Oğlan’ın olmuş.

❤  BU MASALI BEĞENDİYSENİZ KELOĞLAN MASALLARI

Küçük Keloğlan abilerine haber vermiş, birlikte uzun süren bu serüvenin ardından dönüş yoluna geçmişler. Altın Bülbül’ü bulan Küçük Keloğlan’ı abileri çok kıskanmış, o kadar kıskanmışlar ki yol boyunca küçük kardeşleriyle hiç konuşmamışlar. Kalbinde büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı hisseden Keloğlan ve abileri nihayet saraya varmış, babalarının huzuruna gelerek Altın Bülbül’ü sunmuşlar.

Padişah, Altın Bülbül’ü sevinç içinde alıp hayalini kurduğu okulun girişine yerleştirmiş. Ancak açılış gününe az bir süre kalsa da sadece huzur ve sevginin olduğu yerde öten bülbülün melodisi duyulmuyormuş. Çünkü abilerinin içindeki kıskançlık ve rekabet duyguları saraya girmiş ve bu güzel melodiyi susturmuş.

Babaları, çocukları arasındaki bu gerginliği fark etmiş. Altın Bülbül’ün gücünü kullanarak kardeşler arasındaki kıskançlık duygularını yatıştırmaya çalışmış, bir araya gelmelerini sağlamış. Onlara, birlikte başardıkları bu önemli görevden dolayı gurur duymalarını öğütlemiş. Babalarını dikkatli dinleyen abiler yaptıkları hatanın farkına varmış ve küçük kardeşlerinden özür dilemiş, onu kutlamışlar.

Açılış günü geldiğinde, huzur ve sevgi dolu bir ortam sağlanmış olduğundan Altın Bülbül’ün melodisi tüm ülkede yükselmiş. Okulun açılışı, bir kutlamaya dönüşmüş. Padişah, hayalinin gerçekleşmesine sevinirken, çocuklarına bakarak gururla gülümsemiş.